2014 yılında İtalya’daki ve İngiltere’deki ilkokul, lise ve üniversitelerde yapılan bir araştırmada araştırmacılar Harry Potter okumanın, göçmenler, mülteciler, eşcinseller gibi toplum tarafından ötekileştirilmiş gruplardaki bireylere daha güçlü empati geliştirdiğini bulguladı.
Aynı sene yapılan başka bir araştırmada, New York’ta yaşayan müslüman bir kadının maruz kaldığı ırkçı saldırıları anlatan Saffron Dreams adlı kitabı okuyan kişilerin, farklı ırklardan veya etnik kökenlerden insanlara karşı daha az olumsuz önyargı gösterdiği anlaşıldı.
Bebeklerle yapılan araştırmalardan bildiğimiz gibi, empati gücümüz doğuştan gelir. Ancak her ne kadar bazı insanlar doğuştan daha empatik olsalar da, empati çevreyle de şekillenir. Çoğu insan yaş aldıkça daha empatik olur. Birçok araştırma, empatik olmaya motive olduğumuz ve gereklerini yerine getirdiğimiz taktirde bunu başarabileceğimizi gösteriyor.
Bunun yolu başka insanları tanımayı, kendimizi onların yerine koymayı, önyargılarımızı analiz etmeyi ve önyargılarımızla savaşmayı kapsıyor. İşte kurgu eserler, burada devreye giriyor.
“Kurgu okumak, birbirinden farklı, çok daha geniş bir insan kümesini örneklemenize ve aralarındaki farklılıkları anlamanıza olanak tanır” diyor kendisi de bir roman yazarı olan profesör Keith Oatley.
Kurgu sayesinde bizden farklı cinsiyetteki, farklı etnik kökendeki, farklı kültürdeki, farklı yaştaki hatta farklı türdeki canlıların hayatlarını güvenli bir mesafeden deneyimleyebiliyoruz. Kurgudaki bir cümle bizi hiç yaşamadığımız savaşlardaki büyük acıları aktarabilirken, hiç ilişki yaşamadığımız halde terk edilmenin hüznünü, ihanetin acısını damarlarımızda hissedebiliyoruz.
İtiraf ediyorum, kesinlikle Orta Dünya'da yaşayan bir Elf Prensesi değilim. Lady Arwen'le küçük burunluluk dışında hiçbir fiziksel, kültürel, ırksal, sınıfsal, cinsel mirası paylaşmıyorum. Ama Tolkien'in olağanüstü kurgusu ve anlatımı sayesinde bambaşka bir dünyadaki, bambaşka bir türün aşkı için babasıyla yaşadığı ikilemi yoğun bir şekilde hissettiğimi hatırlıyorum.
Kurgu okumakla empati gelişimi arasındaki ilişki bugün birçok bilim insanı tarafından kabul ediliyor. Ancak görünen o ki, her türlü kurgu metin bu gelişimi sağlamıyor. Burada anahtar kelime: karakter gelişimi.
Daha empatik olmamızı sağlayan eserlerin, içeriğinde karakter gelişiminin, yani karakterlerin duygularının, düşüncelerinin, ikilemlerinin, farklı bakış açılarının yoğun bir şekilde işlendiği edebi kurgu eserler olduğu biliniyor; Savaş ve Barış, Silahlara Veda, Anna Karenina, Aşk ve Gurur, Karamazov Kardeşler, Bülbül'ü Öldürmek gibi.
Yani, aşk, macera, korku, dedektiflik gibi belirli bir türün klişeleriyle yazılmış, derinlikten ziyade, nefes kesici olayların art arda sıralandığı eserlerin empati gelişiminde bir katkısı olduğuna dair hiçbir gösterge bulunmuyor.
Karakter gelişiminin yoğun olduğu eserlerde, bizden farklı, hatta bazen taban tabana zıt insanlarla olan ortak noktalarımızı fark ediyoruz; tutkularımızı, coşkularımızı, ama en çok kalp kırıklıklarımızı. James Baldwin'in sözüyle,
"Yaşadığınız acı ve kırgınlıkların dünya tarihinde bir örneği olmadığını düşünürsünüz ama sonra bir gün okumaya başlarsınız. Ruhuma eziyet eden şeylerin beni, yaşayan veya yaşamış olan herkese bağlayan şeylerin ta kendisi olduğunu kitaplardan öğrendim."
O zaman, daha güçlü bir anlayış ve kavrayış için çok kitap okumak değil, doğru kitapları okumak önemli.
Alıntılar:
Dora Capozza - The Greatest Magic of Harry Potter: Reducing Prejudice
Dan Johnson - Changing Race Boundary Perception by Reading Narrative Fiction
Comments