Dünya genelinde ortalama insan ömrü, refah seviyesi, sağlık konusundaki gelişmeler, kıtlığın azalması, küreselleşme, sosyal hayata katılma gibi birçok gösterge geçmiş yıllara göre olumlu şekilde artarken, 1996 yılından sonra doğmuş Z kuşağı gençlerinin anksiyete, depresyon ve intihar oranlarının diğer kuşaklara göre yüksek olması, yaşadıkları savaşın fiziksel değil psikolojik olduğunun da bir göstergesi.
Geçen sene ABD'de yapılan bir araştırma üniversite öğrencileri arasında depresyon, anksiyete ve intihara teşebbüs oranlarının 2007 – 2018 yılları arasında önceki dönemlere göre iki kat arttığını ortaya koyuyor.
Göreceli olarak daha iyi imkanlara sahip gençlerin ciddi psikolojik sorunlar yaşaması, Tyler Durden'ın Dövüş Kulübü'ndeki ünlü söylevini hatırlatıyor:
"Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok, ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız hayatlarımız."
Peki bu gençleri kaygı ve sıkıntının göbeğine iten faktörler neler? Jonathan Haidt'e göre sorun dış etmenlerden ziyade iç etmenler. Gençlerin inandığı üç büyük yanılsamanın, hissettikleri psikolojik acılarda rolü büyük.
1. Kırılganlık yanılsaması
Nietszche, “beni öldürmeyen şey beni güçlendirir” derken insanların ancak zorluklarla mücadele ederek psikolojik dayanıklılığını artırabileceğini ve gelecek tehditlere karşı daha güçlü kalabileceğini söylüyor.
Oysa bugün çocuklar, “onlara yönelmiş en ufak bir saldırgan ifade, çocuklarımızı yok edebilir" inancıyla büyüyorlar. Kırılgan ve yok edilebilir olduklarına içten içe inanan gençler, kendilerini bu kırılganlığa daha çabuk teslim ederken, gerçekte zihinsel kasları sayesinde kaldırabilecekleri duygusal yüklerin altında eziliyorlar.
2. Hissediyorsan gerçektir yanılsaması
Duygulara odaklanılan bu dönemde, çocuklar da duygularını göstermeyi, bunlardan bahsetmeyi öğreniyorlar. Her ne kadar bu doğru bir yaklaşım olsa da, gençler belli bir olgunluğa eriştiğinde, kapıldıkları duyguların gerçeklerin göstergesi değil, sorgulanması gereken işaretler olarak görmesi de önemli.
Haidt'e göre duygularını sorgulamayan ve otomatik olarak gerçek kabul eden gençler, başarısızlıklarla karşılaştıklarında kendilerinin işe yaramaz, bencil, aptal ve değersiz olduğuna daha kolay inanıyorlar.
3. Her şey siyah veya beyazdır yanılsaması
Özellikle sosyal medya sayesinde farklılıklarla çok daha sık ve erken yaşta karşılaşan gençler, birçok konuda "biz ya da onlar" propagandasına maruz kalıyorlar. Kendilerini sürekli olarak ifade etmek ve taraf seçmek zorunda hisseden gençler, seçtikleri tarafı “doğru” “ahlaklı,” karşı tarafı ise “şeytan" “kötü” olarak yorumlarken, çoğu zaman kendileri de bir arkadaşlarının "kötüsü" sınırlarına giriyorlar.
Birçok cephede mücadele ettikleri bu "iyiliğe karşı kötülük savaşı" gençleri sürekli bir kaygıya sürüklüyor.
Sonuç olarak gençlerin kendi kırılganlıkları hakkında bilgi sahibi olması elbette olumlu. Ancak ne kadar dayanıklı olduklarının farkına varmaları da psikolojik sağkalım için önemli. Kendimi kırılgan hissettiğimde Nietzsche'nin söylevini ve üstesinden geldiğim zor günleri hatırlarım:
"Bana diyorsunuz: 'yaşam ağır, taşıması zor' Ya peki ne oluyor sabahki kibiriniz ve akşamki teslimiyetiniz! Yaşamı taşıması zordur: ama bana öyle yumuşaklık havaları takınmayın! Hepimiz pekala dayanıklı yük eşekleriyiz.
Neremiz benziyor ki gül goncasına, üstünde bir damla çiy var diye titreyen?"
Duygularımızın rehberliği konusunda ise belki de en bilge sözleri Stoacılar söyledi. Duyguların düşüncelere, düşüncelerin de eylemlere dönüştüğünü bilen Marcus Aurelius, mutluluğun duygu ve düşüncelerimizi incelemekten geçtiğini açıklar:
"Başkalarının ruhunda olup bitenlerin ayrımına varamadığı için mutsuz olan bir insana rastlamak zordur; ama kendi ruhunun devinimlerinin ayrımına varamayan bir insanın mutsuz olması kaçınılmazdır.
"Acı, ne katlanılmazdır, ne de sonsuz; sınırlarını göz önünde bulundurursan, kendi imgeleminle onu artırmazsan."
Bugün siyasi partiler, LGBTİ hakları, kadın hakları, hayvan hakları, tuttukları takımlar, oynadıkları oyunlar, sevdikleri sanatçılar, beğendikleri filmler, hatta menemene soğan koyup koymamaları gibi yüzlerce konuda gruplaşan gençler, her birimizin tek bir seçime indirgenemeyecek kadar karmaşık canlılar olduğumuz gerçeğini edebi romanları okuyarak hatırlayabilirler. Soljenitsin bunu çok güzel özetler:
"İyiyle kötüyü ayıran çizgi her kalbin ortasından geçer."
Alıntılar:
Jonathan Haidt - The Coddling of the American Mind
Friedrich Nietzsche - Dayanıklı Yük Eşekleri
Aleksandr Soljenitsin - Gulag Takımadaları
Marcus Aurelius - Düşünceler
Comments